50 YILLIK ERMENÝ ÝHANETÝTRT
Kore Savaþý sýrasýnda Amerikalýlarýn görev verdiði Ermeni tercümanlarýn, kritik bilgileri saklayarak Türk birliðini cephede savunmasýz halde býraktýðý ve büyük kayýplar vermesine neden olduðu ortaya çýktý.
ABD’nin Los Angeles þehrinde düzenlenen bir toplantý, Kore’de en önde savaþan Türk birliðinin tamamýna yakýnýnýn nasýl þehit olduðunu ortaya çýkardý.
Kore gazileri derneðinin yöneticiliðini yapan Koreli üç emekli albay, ABD Müslümanlar Birliði Los Angeles Þubesi ile Kaliforniya’daki Türk toplumu haber sitesi Turkla.com’un ortaklaþa düzenlediði “Kore Þehitlerini Anma” programýnda Türklerin savaþtaki kahramanlýklarýný anlattý. Koreli subaylar, mermileri biten Türk askerlerinin süngüleriyle hatta bir ara yumruklarýyla Çinli askerleri daðýtarak çemberi yarmayý baþardýðýný ifade etti.
Koreli Komutan da Teyit Etti
Türk askerlerinden kimsenin Korece ve Ýngilizce bilmemesinden dolayý Amerikan ordusunun Türkçe bilen Ermeni tercümanlar tuttuðunu bildiren, Türk ordusunu Kore’ye taþýyan gemi mürettebatýnda görevli emekli Binbaþý Vedat Aslay, Ermenilerin Türklere verdiði yanlýþ bilgi yüzünden büyük kayýplar verildiðini söyledi.
Cephede Savunmasýz Kaldýlar Koreli Albay Kwang J. Yang’ýn da teyit ettiði olaylar þu þekilde geliþti: Savaþýn bittiði varsayýlarak ülkelerinde Christmas’a yetiþmek isteyen Amerikan ordusu çekilmeye baþlar ancak Çin ordusu 500 bin kiþilik bir kuvvetle saldýrýr.
ABD çekilmek üzereyken Ermeni tercümanlar Türklere haber vermez ve Türkler 5000 kiþi ile 500 bin kiþilik Çin ordusunun karþýsýnda kalýr.
Etrafý sarýlmýþ olmasýna raðmen 2400’ü çemberi yarmayý baþarýr, 256’sý esir düþer.
Çinliler, Türk esirleri Komünizm eðitimine alýr ancak, baþarýlý olamaz. Bir süre sonra da uluslararasý anlaþmalarla Türk esirler serbest býrakýlýr.
Türkler Bizim Ýçin Canlarýný Feda Etti
Toplantýda konuþan Koreli subaylardan Myong C. Seo, ”Ben ülkem için savaþtým ancak Türkler sýrf bize yardým için canlarýný verdi.
Hatýrladýkça gözlerim yaþarýyor. Bambaþka bir ülkenin insanlarý bizim için canlarýný verdi. Türklere ne kadar minnettar olsak azdýr” dedi.
http://www.idizayn.com/avim/bultentekli.php?haberid=4606
Wednesday, May 20, 2009
Monday, December 29, 2008
Kore Harbinde Türkler - 1950 Öncesi (1. Bölüm)
Önümüzdeki 4 gün, yani 27–30 Kasım günleri Kore Harbinde Türk Tugayının çok yoğun günler geçirdiği ve Dünya çapında başarılar elde ettiği Kunuri Muharebelerinin 57nci yıl dönümüdür.
Dr.M. Galip Baysan
ANKARA, 28 Kasım 2007 Çarşamba
İlgili Haberler
•KUNURİ Muhabereleri ve Sonrası Kore'de Türkler, 3. Bölüm
•Kore Harbinde Türkler, 2. Bölüm
Bu konuda Türk Halkı bilinçli bir şekilde öylesine bilgisiz bırakılmıştır ki, nerdeyse Kore'de bulunmak, orada savaşmış olmak Türk Ordusunun ayıbı gibi garip bir anlayışın içine sokulmuştur. Oysa bu savaş ve sadece 5000 kişi kadar olan bir Türk Tugayının yaptıkları ile her Türk insanının gurur kaynağı olacak olaylardır.
Gelin bu gün bu atalet çemberini kırıp Kore'de ne olduğuna birlikte göz atalım. Sizleri fazla sıkmamak için yazıyı üç bölüm halinde sunmanın uygun olacağını düşünüyoruz. İkinci Dünya Savaşından sonra geçen 60 yıllık süre içindeki en geniş kapsamlı ve en önemli savaşlarından biri olarak kabul edebileceğimiz "Kore Harbi"; 25 Haziran 1950 sabahı, uzun süreden beri bir taarruz harbi için hazırlanmış olan Kuzey Kore Silahlı Kuvvetlerinin, Güney Kore'ye baskın şeklinde bir tecavüzü ile başladı.
Daha sonra aralarında Türkiye'nin de bulunduğu yirmiye yakın "Hür Dünya Ülkesinin" ve tarihte ilk defa teşkil edilen "Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin" Güney Kore tarafında, Komünist Çin Kuvvetlerinin de Kuzey Kore saflarında yer alması ile gittikçe büyüyerek 27 Temmuz 1953 tarihine kadar fiili olarak devam etti.
Bu tarihte kabul edilen geçici bir "Ateşkes anlaşması" ile savaş durumuna son verildi.Türkiye o günkü politik şartlar gereği, Birleşmiş Milletler Teşkilatının çağrısına, ABD'den sonra olumlu cevap veren ilk ülke olmuş ve bu teşkilatın silahlı kuvvetleri emrine 4500 mevcutlu bir "Tugay Görev Kuvveti" tahsis etmeyi uygun bulmuştur.
Birleşmiş Milletler Kuvvetleri arasında "Türk Tugayı" namı ile yer alan bu tugay, 1950 Kasımının son günlerinde ve hemen hemen Komünist Çin Kuvvetleri ile aynı anda ilk muharebelere katılmış ve Ateşkes anlaşması yapılıncaya kadar irili, ufaklı pek çok muharebede aktif rol oynamıştır.Bendeniz Ateşkes'ten 6 yıl kadar sonra, 1959–60 yıllarında bu Tugayın bir ferdi olarak görev yapma onuruna sahip oldum.
Orada görev yaptığım süre esnasında, Tugayımızın "Savaş Dönemi içinde" elde ettiği üstün başarılar sonucu gerek sivil ve asker Koreliler, gerekse ABD ordu mensupları arasında oluşan olumlu havayı yakından izleme olanağı buldum.
Bazı yerlerden geçerken Koreli dostlarım bana Türk askerinin savaş sırasında gösterdikleri başarıları, kahramanlıkları "birer efsane gibi" anlattılar. Oysa Türkiye'de bu olaylar hemen hiç duyulmadı. Kahramanlıklar, başarılar bir yana, tam tersi Kore Harbi bir "yanlışlıklar ve hatalar zinciri" olarak tanıtıldı. Türk askerinin Kore'ye gidiş nedeni bir türlü açık ve net bir şekilde anlatılamadı. Kahraman Gaziler küçümsendi, küstürüldü ve özellikle Sol kesimin usta propagandası ile Türk Ordusu ve askerleri "Kore'de Amerikan Emperyalizminin Uşakları" olarak vasıflandırıldılar.
Öne çıkan bazı kahramanların "Faşist" ithamı ile yolları kesildi.Yanlış yönlendirmelere hemen yeni bir örnek vermek isterim. Daha 5–6 ay önce, haftalık bir magazin dergisinde "İngilizce Bilmediğimiz için Kore'de Öldük" başlıklı, tercümanlarla ilgili bir yazı vardı.
Kore Harbi'nin şehit ve gazileri adına esef ettim, üzüntü duydum. Acaba Kore'de sadece ölünmüş mü idi? Ölünmüşse bu nedenle mi ölünmüştü? Neden kimse orada neler olduğunu anlamak için bir zahmet göstermiyordu da böyle basit değerlendirmelerin peşine düşüyordu?
Bu yıldönümü münasebetiyle; bütün yanlış değerlendirmelerin önlenmesinin zamanının geldiğine inanıyoruz.
Böylece ülkelerinden 10.000 lerce km. uzakta, Uluslarının hak ve menfaatlerini savunmak, masum bir ulusa yardımcı olmak ve yüz yıllardır hayal edilen "Birleşmiş Milletler idealini gerçekleştirmek" amacıyla canlarını ortaya koyan, kanlarını akıtan bu muhteşem insanları saygı ile anmak ve ziyaretçilerimizi bilgilendirebilmek amacıyla bu yazıyı hazırlamayı gerekli gördük.
Her şeyden önce şunu söylemek isteriz ki okuyacağınız gelişmeler, Türklerin, Amerikalıların, Korelilerin efsanelerinden ve kişisel yorumlamalardan değil, resmi "Harp Tarihi" kayıtlarından alınmıştır ve tamamen gerçekleri yansıtmaktadır.
TARİHÇE:
Aşağı yukarı 4000 yıllık bir geçmişe sahip olan Koreliler, Kore Yarımadasındaki pek verimli olmayan topraklara bağlanmış bir kitle olup; Çinli, Mançuryalı ve Japonlardan farklıdırlar.
Eski Çin'den aldıkları medeniyet esaslarını Japonya'ya aktarmışlar, hiçbir zaman barıştan ayrılmadıkları halde, coğrafi konumları itibariyle ve arada bir geçit, bir tampon bölge üzerinde yaşamaları nedeniyle, arzu ettikleri devamlı barışa hiçbir zaman kavuşamamışlardır.
Kore tarihi tıpkı kıtanın diğer ucunda bulunan ve Asya, Avrupa, Afrika kıtaları arasında bir köprü durumundaki Anadolu Yarımadası gibi yabancı istilalarla doludur. Kore yarımadası Asya'ya geçmek isteyenler için bir "Köprübaşı" olabildiği gibi, Japon Adalarına geçmek isteyenler için de bir sıçrama taşı olabilir. Stratejik açıdan; Japonlar, Kore Yarımadasını daima kalplerine dayanmış bir hançer olarak görmüş ve Kore'ye Japon İmparatorluğunun doğal bir parçası ve Asya'da bir iskelesi gözüyle bakmışlardır.
Bu nedenlerle Jeopolitik açıdan, Uzak Doğuya hâkim olmayı milli menfaatleri nedeni arzu eden güçlerin yöneticileri; daima Kore'yi kendi kontrolleri altına almayı istemişlerdir ve isteyeceklerdir.Kore, önce yakın komşuları Çin ve Japonya, daha sonra on dokuzuncu yy.ın ikinci yarısında Çarlık Rusyasının da Uzak Doğuda yer almasından sonra, Çin, Japonya ve Rusya arasında politik anlaşmazlık, çatışma ve silahlı çarpışmaların kaynağı olmuş bir alandır. Çatışmalar sadece Kore Yarımadası için değil, Yalu Nehrinin gerisindeki zengin ve geniş topraklara sahip Mançurya için olacaktır.
Mançurya: Asya'nın Doğu kısmında, demir ve kömür cevherine, su enerjisine, zirai ve orman ürünlerine sahip çok zengin bir bölgedir.
Asyalı Jeopolitik düşünürleri; "Mançurya'ya hâkim olan Asya'ya, Asya'ya hâkim olan da dünya'ya hâkim olur" genel görüşünü paylaşırlar. Yine aynı düşünürlere göre "Mançurya'nın emniyeti Kore'nin el altında bulundurulmasına bağlıdır". Çin, Mançular zamanından beri Kore'yi kontrol altında bulundurmuştur.
Fakat bu kontrol sıkı olmamış, kendini hissettirmemiştir. Japon İmparatorluğu kuruluş yıllarından itibaren Kore vasıtası ile Mançurya'ya el atmağa başlamıştı. Bu çekişmenin bir sonucu olarak Japonya ile Çin İmparatorluğu 1894 yılında Kore'de savaşa başladılar. Japonlar, P'yongyang yakınlarında Çinlileri mağlup ettiler. Nisan 1895'de imzalanan "Shimoneseki Antlaşmasıyla" Mançu İmparatorluğu, Kore üzerindeki haklarından vazgeçiyor ve Taiwan Adasını da Japonya'ya bırakıyordu.
Çin'in güçsüzlüğü anlaşılınca, Ruslar Japon İmparatorluğuna aldırmadan Mançurya da kendilerine hisse koparmaya çalıştılar. Üsler ve kaleler elde edip, Kuzey Kore'yi kontrolleri altına alma amacı ile Yalu nehrine doğru sarkmaya başladılar.
Gelişmelerin Rus-Japon ilişkilerini etkilemesi kaçınılmazdı. ( İlginçtir ki; Kore'yi 38nci paralel ile ikiye bölme fikri, ilk defa bu dönemde ortaya atıldı.) Japonlar 1904–1905 de, 19 aylık bir savaştan sonra Rusları kesin bir şekilde mağlup ederek, tüm bölgeye hâkim duruma geldiler.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Koreliler, Japonların İtilaf Devletleri safında olmaları nedeni ile "Wilson Prensiplerinden" yararlanamadılar. Bununla birlikte milliyetçiler Kore toprakları dışında iki geçici hükümet kurdular. Bunlardan biri Dr.Syngmann Ree, diğeri Kim Kao idaresinde idi. İkinci Dünya Savaşı esnasında Kore meselesi bir problem olarak ilk defa 1943'de Kahire Konferansında ele alındı.
Çan-Kay-Şek, Churchill ve Roosevelt tarafından imzalanan konferans bildirgesinin Kore ile ilgili kısmı şöyledir: "Kore halkının içinde bulunduğu tutsaklığı yakından bilen üç büyük devlet ( ABD, İngiltere ve Çin) Kore'nin vakti gelince özgürlük ve bağımsızlığa kavuşturulmasına karar vermişlerdir. O zaman Sovyet Rusya henüz Uzak Doğuda savaşa katılmamıştı ve Kore'nin zamanı gelince sadece Amerikan Kuvvetleri tarafından işgal edilmesi öngörülmüştü.
Daha sonra 1945 yılındaki Yalta Konferansında, Sovyetler Birliğinin de Uzak doğudaki savaşa katılacağı anlaşılınca, komutanlar, Kore'den Japonları çıkarma görevinin Amerikan ve Rus kuvvetlerine müşterek olarak verilmesi konusunda anlaştılar.Bilindiği gibi 23 Mayıs 1945'te müttefiki Almanya'nın teslim olması üzerine savaşı tek başına sürdüren Japonya, Potsdam Konferansında kararlaştırıldığı gibi Müttefik Ülkelerden "teslim ol" çağrısı aldı.
Aynı Konferansta ( 7 Temmuz- 2 Ağustos 1945) ABD, İngiltere ve Çin liderleri "Kahire Konferansında Kore hakkında verilen kararın uygulanacağını" yani Kore'nin bağımsız bir devlet olarak kurulacağını doğrulamışlardı. Japonya'nın teslim olmayı reddetmesi üzerine 6 ve 9 Ağustos günlerinde Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine tarihte ilk defa iki "atom bombası" atıldı. 8 Ağustosta Sovyetler Japonya'ya savaş ilan etti. Japonlar 10 Ağustos günü Amerikalılara teslim olacaklarını bildirdiler.
12 Ağustosta Sovyet birlikleri hiç vakit kaybetmeden Mançurya'dan sonra Kuzey Kore'ye girmeğe başladılar. Rus askerleri Kore'de süratle ilerlerken Amerikan askerleri yüzlerce mil mesafedeydi. Rus ilerleyişini bir yerlerde durdurmak gerekiyordu, bunun için 38nci Paralel dairesi bir sınır olarak ortaya atıldı. Bu teklifin benimsenmesi ile birdenbire ortaya iki Kore çıkmış oldu.
(Bu olayla, 6 yıl kadar önce Almanların Polonya'yı istilası sırasında, Sovyet Rusya'nın da Doğu Polonya'yı istila etmesi arasındaki benzerliğe dikkatinizi çekmek isteriz.)1945 Eylül ayından savaşın çıktığı 1950 Haziran ayına kadar olaylar şöyle gelişti:
• ABD ve Hür Dünya ülkeleri Kore meselesini Birleşmiş Milletler kararları istikametinde, demokratik usullerle çözmeye çalışırken, Sovyet Rusya; işin başından beri kararlaştırdığı "Kore'nin komünist bir idare altında birleştirilmesi"nden başka bir çözüm tarzına yanaşmıyordu.
• Kore için teşkil edilen birinci komisyonun tavsiyesi ile 14 Kasım1947'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan karar gereğince, bütün Kore'de seçimlerin geçici Kore Komisyonunun gözlemi altında 31 Mart 1948'de yapılması kabul edildi. Bu durumda, yapılacak bir genel seçimde Kuzey Kore azınlıkta kalacağından, Sovyetler Birliği, Genel Kurulun bu kararına baştan sona kadar muhalif kalmıştı.
• Teşkil edilen komisyon Güney Kore'de serbestçe çalıştığı halde, Sovyetler; komisyonun 38nci Paralelin kuzeyine geçmesine izin vermediler. Komisyon Güneyde 10 Mayıs 1948 günü seçim yapma kararı aldı. Seçim yapıldı ve 12 Temmuzda kabul edilen bir Anayasa ile 5 gün sonra "Kore Cumhuriyeti" ilan olundu. Cumhurbaşkanlığına eski hürriyet savaşçılarından biri olarak tanıdığımız DR. Syngman Ree seçildi.
• 1945 yılından beri Kuzey Kore'de idareyi elinde tutan "Halk Konseyi" hazırladığı bir Anayasa ile Güney Kore'den 3,5 ay kadar sonra (25.8.1948'de) seçine gitti. Bütün Kore'yi temsilen 572 Milletvekili seçildi ve "Demokratik Halk Cumhuriyeti" kurulmuş oldu. Böylece 1948 yılında Kore Yarımadasında iki hükümet kurulmuştu ve her ikisi de kendisini "Kore Halkının gerçek temsilcisi" olarak kabul ve iddia ediyordu.
Geçen yıllar içinde bir türlü birleştirilememiş olan iki Kore Cumhuriyeti arasındaki anlaşmazlık, rejimlerindeki ayrılık nedeni ile Sovyet ve Amerikan birliklerinin çekilmelerinden sonra "ölümcül bir düşmanlık" halini almıştı. Komünist Çin ve Sovyetler Birliği tarafından desteklenen ve teşvik gören Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, bütün Kore'yi Komünist bir rejim altında birleştirme idealini silah zoruyla gerçekleştirme amacı ile büyük bir saldırı ordusu hazırladı.
Buna karşılık yeni teşkil olunan Güney Kore Cumhuriyeti Ordusu, henüz kendi başına ülkesini böyle bir saldırıya karşı savunabilecek bir seviyede olmaktan çok uzaktı.ABD ile Güney Kore Cumhuriyeti arasında ilki Aralık 1948, ikincisi de Ocak 1950'de olmak üzere iki yardım ve güvenlik anlaşması imzalanmış, diğer taraftan Sovyetler Birliği ile Demokratik Halk Cumhuriyeti arasında Mart 1949'da 10 yıllık bir yardım anlaşması yapılmıştı. Böylece Kore Yarımadası
http://www.heddam.com/index.asp?H=7442
Dr.M. Galip Baysan
ANKARA, 28 Kasım 2007 Çarşamba
İlgili Haberler
•KUNURİ Muhabereleri ve Sonrası Kore'de Türkler, 3. Bölüm
•Kore Harbinde Türkler, 2. Bölüm
Bu konuda Türk Halkı bilinçli bir şekilde öylesine bilgisiz bırakılmıştır ki, nerdeyse Kore'de bulunmak, orada savaşmış olmak Türk Ordusunun ayıbı gibi garip bir anlayışın içine sokulmuştur. Oysa bu savaş ve sadece 5000 kişi kadar olan bir Türk Tugayının yaptıkları ile her Türk insanının gurur kaynağı olacak olaylardır.
Gelin bu gün bu atalet çemberini kırıp Kore'de ne olduğuna birlikte göz atalım. Sizleri fazla sıkmamak için yazıyı üç bölüm halinde sunmanın uygun olacağını düşünüyoruz. İkinci Dünya Savaşından sonra geçen 60 yıllık süre içindeki en geniş kapsamlı ve en önemli savaşlarından biri olarak kabul edebileceğimiz "Kore Harbi"; 25 Haziran 1950 sabahı, uzun süreden beri bir taarruz harbi için hazırlanmış olan Kuzey Kore Silahlı Kuvvetlerinin, Güney Kore'ye baskın şeklinde bir tecavüzü ile başladı.
Daha sonra aralarında Türkiye'nin de bulunduğu yirmiye yakın "Hür Dünya Ülkesinin" ve tarihte ilk defa teşkil edilen "Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin" Güney Kore tarafında, Komünist Çin Kuvvetlerinin de Kuzey Kore saflarında yer alması ile gittikçe büyüyerek 27 Temmuz 1953 tarihine kadar fiili olarak devam etti.
Bu tarihte kabul edilen geçici bir "Ateşkes anlaşması" ile savaş durumuna son verildi.Türkiye o günkü politik şartlar gereği, Birleşmiş Milletler Teşkilatının çağrısına, ABD'den sonra olumlu cevap veren ilk ülke olmuş ve bu teşkilatın silahlı kuvvetleri emrine 4500 mevcutlu bir "Tugay Görev Kuvveti" tahsis etmeyi uygun bulmuştur.
Birleşmiş Milletler Kuvvetleri arasında "Türk Tugayı" namı ile yer alan bu tugay, 1950 Kasımının son günlerinde ve hemen hemen Komünist Çin Kuvvetleri ile aynı anda ilk muharebelere katılmış ve Ateşkes anlaşması yapılıncaya kadar irili, ufaklı pek çok muharebede aktif rol oynamıştır.Bendeniz Ateşkes'ten 6 yıl kadar sonra, 1959–60 yıllarında bu Tugayın bir ferdi olarak görev yapma onuruna sahip oldum.
Orada görev yaptığım süre esnasında, Tugayımızın "Savaş Dönemi içinde" elde ettiği üstün başarılar sonucu gerek sivil ve asker Koreliler, gerekse ABD ordu mensupları arasında oluşan olumlu havayı yakından izleme olanağı buldum.
Bazı yerlerden geçerken Koreli dostlarım bana Türk askerinin savaş sırasında gösterdikleri başarıları, kahramanlıkları "birer efsane gibi" anlattılar. Oysa Türkiye'de bu olaylar hemen hiç duyulmadı. Kahramanlıklar, başarılar bir yana, tam tersi Kore Harbi bir "yanlışlıklar ve hatalar zinciri" olarak tanıtıldı. Türk askerinin Kore'ye gidiş nedeni bir türlü açık ve net bir şekilde anlatılamadı. Kahraman Gaziler küçümsendi, küstürüldü ve özellikle Sol kesimin usta propagandası ile Türk Ordusu ve askerleri "Kore'de Amerikan Emperyalizminin Uşakları" olarak vasıflandırıldılar.
Öne çıkan bazı kahramanların "Faşist" ithamı ile yolları kesildi.Yanlış yönlendirmelere hemen yeni bir örnek vermek isterim. Daha 5–6 ay önce, haftalık bir magazin dergisinde "İngilizce Bilmediğimiz için Kore'de Öldük" başlıklı, tercümanlarla ilgili bir yazı vardı.
Kore Harbi'nin şehit ve gazileri adına esef ettim, üzüntü duydum. Acaba Kore'de sadece ölünmüş mü idi? Ölünmüşse bu nedenle mi ölünmüştü? Neden kimse orada neler olduğunu anlamak için bir zahmet göstermiyordu da böyle basit değerlendirmelerin peşine düşüyordu?
Bu yıldönümü münasebetiyle; bütün yanlış değerlendirmelerin önlenmesinin zamanının geldiğine inanıyoruz.
Böylece ülkelerinden 10.000 lerce km. uzakta, Uluslarının hak ve menfaatlerini savunmak, masum bir ulusa yardımcı olmak ve yüz yıllardır hayal edilen "Birleşmiş Milletler idealini gerçekleştirmek" amacıyla canlarını ortaya koyan, kanlarını akıtan bu muhteşem insanları saygı ile anmak ve ziyaretçilerimizi bilgilendirebilmek amacıyla bu yazıyı hazırlamayı gerekli gördük.
Her şeyden önce şunu söylemek isteriz ki okuyacağınız gelişmeler, Türklerin, Amerikalıların, Korelilerin efsanelerinden ve kişisel yorumlamalardan değil, resmi "Harp Tarihi" kayıtlarından alınmıştır ve tamamen gerçekleri yansıtmaktadır.
TARİHÇE:
Aşağı yukarı 4000 yıllık bir geçmişe sahip olan Koreliler, Kore Yarımadasındaki pek verimli olmayan topraklara bağlanmış bir kitle olup; Çinli, Mançuryalı ve Japonlardan farklıdırlar.
Eski Çin'den aldıkları medeniyet esaslarını Japonya'ya aktarmışlar, hiçbir zaman barıştan ayrılmadıkları halde, coğrafi konumları itibariyle ve arada bir geçit, bir tampon bölge üzerinde yaşamaları nedeniyle, arzu ettikleri devamlı barışa hiçbir zaman kavuşamamışlardır.
Kore tarihi tıpkı kıtanın diğer ucunda bulunan ve Asya, Avrupa, Afrika kıtaları arasında bir köprü durumundaki Anadolu Yarımadası gibi yabancı istilalarla doludur. Kore yarımadası Asya'ya geçmek isteyenler için bir "Köprübaşı" olabildiği gibi, Japon Adalarına geçmek isteyenler için de bir sıçrama taşı olabilir. Stratejik açıdan; Japonlar, Kore Yarımadasını daima kalplerine dayanmış bir hançer olarak görmüş ve Kore'ye Japon İmparatorluğunun doğal bir parçası ve Asya'da bir iskelesi gözüyle bakmışlardır.
Bu nedenlerle Jeopolitik açıdan, Uzak Doğuya hâkim olmayı milli menfaatleri nedeni arzu eden güçlerin yöneticileri; daima Kore'yi kendi kontrolleri altına almayı istemişlerdir ve isteyeceklerdir.Kore, önce yakın komşuları Çin ve Japonya, daha sonra on dokuzuncu yy.ın ikinci yarısında Çarlık Rusyasının da Uzak Doğuda yer almasından sonra, Çin, Japonya ve Rusya arasında politik anlaşmazlık, çatışma ve silahlı çarpışmaların kaynağı olmuş bir alandır. Çatışmalar sadece Kore Yarımadası için değil, Yalu Nehrinin gerisindeki zengin ve geniş topraklara sahip Mançurya için olacaktır.
Mançurya: Asya'nın Doğu kısmında, demir ve kömür cevherine, su enerjisine, zirai ve orman ürünlerine sahip çok zengin bir bölgedir.
Asyalı Jeopolitik düşünürleri; "Mançurya'ya hâkim olan Asya'ya, Asya'ya hâkim olan da dünya'ya hâkim olur" genel görüşünü paylaşırlar. Yine aynı düşünürlere göre "Mançurya'nın emniyeti Kore'nin el altında bulundurulmasına bağlıdır". Çin, Mançular zamanından beri Kore'yi kontrol altında bulundurmuştur.
Fakat bu kontrol sıkı olmamış, kendini hissettirmemiştir. Japon İmparatorluğu kuruluş yıllarından itibaren Kore vasıtası ile Mançurya'ya el atmağa başlamıştı. Bu çekişmenin bir sonucu olarak Japonya ile Çin İmparatorluğu 1894 yılında Kore'de savaşa başladılar. Japonlar, P'yongyang yakınlarında Çinlileri mağlup ettiler. Nisan 1895'de imzalanan "Shimoneseki Antlaşmasıyla" Mançu İmparatorluğu, Kore üzerindeki haklarından vazgeçiyor ve Taiwan Adasını da Japonya'ya bırakıyordu.
Çin'in güçsüzlüğü anlaşılınca, Ruslar Japon İmparatorluğuna aldırmadan Mançurya da kendilerine hisse koparmaya çalıştılar. Üsler ve kaleler elde edip, Kuzey Kore'yi kontrolleri altına alma amacı ile Yalu nehrine doğru sarkmaya başladılar.
Gelişmelerin Rus-Japon ilişkilerini etkilemesi kaçınılmazdı. ( İlginçtir ki; Kore'yi 38nci paralel ile ikiye bölme fikri, ilk defa bu dönemde ortaya atıldı.) Japonlar 1904–1905 de, 19 aylık bir savaştan sonra Rusları kesin bir şekilde mağlup ederek, tüm bölgeye hâkim duruma geldiler.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Koreliler, Japonların İtilaf Devletleri safında olmaları nedeni ile "Wilson Prensiplerinden" yararlanamadılar. Bununla birlikte milliyetçiler Kore toprakları dışında iki geçici hükümet kurdular. Bunlardan biri Dr.Syngmann Ree, diğeri Kim Kao idaresinde idi. İkinci Dünya Savaşı esnasında Kore meselesi bir problem olarak ilk defa 1943'de Kahire Konferansında ele alındı.
Çan-Kay-Şek, Churchill ve Roosevelt tarafından imzalanan konferans bildirgesinin Kore ile ilgili kısmı şöyledir: "Kore halkının içinde bulunduğu tutsaklığı yakından bilen üç büyük devlet ( ABD, İngiltere ve Çin) Kore'nin vakti gelince özgürlük ve bağımsızlığa kavuşturulmasına karar vermişlerdir. O zaman Sovyet Rusya henüz Uzak Doğuda savaşa katılmamıştı ve Kore'nin zamanı gelince sadece Amerikan Kuvvetleri tarafından işgal edilmesi öngörülmüştü.
Daha sonra 1945 yılındaki Yalta Konferansında, Sovyetler Birliğinin de Uzak doğudaki savaşa katılacağı anlaşılınca, komutanlar, Kore'den Japonları çıkarma görevinin Amerikan ve Rus kuvvetlerine müşterek olarak verilmesi konusunda anlaştılar.Bilindiği gibi 23 Mayıs 1945'te müttefiki Almanya'nın teslim olması üzerine savaşı tek başına sürdüren Japonya, Potsdam Konferansında kararlaştırıldığı gibi Müttefik Ülkelerden "teslim ol" çağrısı aldı.
Aynı Konferansta ( 7 Temmuz- 2 Ağustos 1945) ABD, İngiltere ve Çin liderleri "Kahire Konferansında Kore hakkında verilen kararın uygulanacağını" yani Kore'nin bağımsız bir devlet olarak kurulacağını doğrulamışlardı. Japonya'nın teslim olmayı reddetmesi üzerine 6 ve 9 Ağustos günlerinde Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine tarihte ilk defa iki "atom bombası" atıldı. 8 Ağustosta Sovyetler Japonya'ya savaş ilan etti. Japonlar 10 Ağustos günü Amerikalılara teslim olacaklarını bildirdiler.
12 Ağustosta Sovyet birlikleri hiç vakit kaybetmeden Mançurya'dan sonra Kuzey Kore'ye girmeğe başladılar. Rus askerleri Kore'de süratle ilerlerken Amerikan askerleri yüzlerce mil mesafedeydi. Rus ilerleyişini bir yerlerde durdurmak gerekiyordu, bunun için 38nci Paralel dairesi bir sınır olarak ortaya atıldı. Bu teklifin benimsenmesi ile birdenbire ortaya iki Kore çıkmış oldu.
(Bu olayla, 6 yıl kadar önce Almanların Polonya'yı istilası sırasında, Sovyet Rusya'nın da Doğu Polonya'yı istila etmesi arasındaki benzerliğe dikkatinizi çekmek isteriz.)1945 Eylül ayından savaşın çıktığı 1950 Haziran ayına kadar olaylar şöyle gelişti:
• ABD ve Hür Dünya ülkeleri Kore meselesini Birleşmiş Milletler kararları istikametinde, demokratik usullerle çözmeye çalışırken, Sovyet Rusya; işin başından beri kararlaştırdığı "Kore'nin komünist bir idare altında birleştirilmesi"nden başka bir çözüm tarzına yanaşmıyordu.
• Kore için teşkil edilen birinci komisyonun tavsiyesi ile 14 Kasım1947'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan karar gereğince, bütün Kore'de seçimlerin geçici Kore Komisyonunun gözlemi altında 31 Mart 1948'de yapılması kabul edildi. Bu durumda, yapılacak bir genel seçimde Kuzey Kore azınlıkta kalacağından, Sovyetler Birliği, Genel Kurulun bu kararına baştan sona kadar muhalif kalmıştı.
• Teşkil edilen komisyon Güney Kore'de serbestçe çalıştığı halde, Sovyetler; komisyonun 38nci Paralelin kuzeyine geçmesine izin vermediler. Komisyon Güneyde 10 Mayıs 1948 günü seçim yapma kararı aldı. Seçim yapıldı ve 12 Temmuzda kabul edilen bir Anayasa ile 5 gün sonra "Kore Cumhuriyeti" ilan olundu. Cumhurbaşkanlığına eski hürriyet savaşçılarından biri olarak tanıdığımız DR. Syngman Ree seçildi.
• 1945 yılından beri Kuzey Kore'de idareyi elinde tutan "Halk Konseyi" hazırladığı bir Anayasa ile Güney Kore'den 3,5 ay kadar sonra (25.8.1948'de) seçine gitti. Bütün Kore'yi temsilen 572 Milletvekili seçildi ve "Demokratik Halk Cumhuriyeti" kurulmuş oldu. Böylece 1948 yılında Kore Yarımadasında iki hükümet kurulmuştu ve her ikisi de kendisini "Kore Halkının gerçek temsilcisi" olarak kabul ve iddia ediyordu.
Geçen yıllar içinde bir türlü birleştirilememiş olan iki Kore Cumhuriyeti arasındaki anlaşmazlık, rejimlerindeki ayrılık nedeni ile Sovyet ve Amerikan birliklerinin çekilmelerinden sonra "ölümcül bir düşmanlık" halini almıştı. Komünist Çin ve Sovyetler Birliği tarafından desteklenen ve teşvik gören Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, bütün Kore'yi Komünist bir rejim altında birleştirme idealini silah zoruyla gerçekleştirme amacı ile büyük bir saldırı ordusu hazırladı.
Buna karşılık yeni teşkil olunan Güney Kore Cumhuriyeti Ordusu, henüz kendi başına ülkesini böyle bir saldırıya karşı savunabilecek bir seviyede olmaktan çok uzaktı.ABD ile Güney Kore Cumhuriyeti arasında ilki Aralık 1948, ikincisi de Ocak 1950'de olmak üzere iki yardım ve güvenlik anlaşması imzalanmış, diğer taraftan Sovyetler Birliği ile Demokratik Halk Cumhuriyeti arasında Mart 1949'da 10 yıllık bir yardım anlaşması yapılmıştı. Böylece Kore Yarımadası
http://www.heddam.com/index.asp?H=7442
Saturday, May 10, 2008
Australian journalist Harry Gordon: The Turks were small and shy and gentle ...
Gordon recalled a particular meeting in Korea of Australian and Turkish soldiers:
“ If the seeds of this joint respect were planted at Gallipoli; it ripened in the dust and snow of Korea. The Turks' relish for hand-to-hand fighting, their first-class leadership, their discipline under fire… these were attributes the Australians in Korea possessed themselves and admired in others.”
“I went, and found Norm O'Neill, whose pals in the Field Ambulance used to call him Peggy, entertaining a bunch of stocky, dark-jowled young men. They stood and listened as O'Neill (with the help of a young Lt. who could speak a few words of English) told them about his father, who had been a machine-gunner at Gallipoli.
We gave them packets of chewing gum, and they handed in return hunks of something that looked like a pancake and tasted like rubber… Their ready acceptance of us, their eagerness to make us feel at home among them, weren't just standard behaviour for newfound allies. They, too, had had the Gallipoli story drummed into them during their childhood.
“For the Aust'ns, many illusions were shattered. Somehow the ANZAC Day speeches of their youth had built the Turks up in their imagination as massive, heavily moustached fighters who carried daggers in their belts and remained sullen and aloof. Nothing could have been further from the truth; the Turks were small and shy and gentle … sometimes even a little comical in their oversized greatcoats. There were moustaches, certainly, but they were soft, boyish, kitten-tailed affairs with the texture and quality of those that 19-year old Australian soldiers were managing to cultivate.” The Turks proved tough soldiers."
Gordon continues:
"The Turks continued to fight with a ferocity which made them something of a legend in Korea. In one action they are on record as having complained bitterly that the artillery barrage put in to soften up an enemy before their charge was too heavy … there weren't enough live Chinese left to make a decent fight. "
As the Brigade was taken back after this famous new battle it was met with the enthusiastic show of sympathy and appreciation by the friendly soldiers along the way. The friendly soldiers were running along the road and shouting, "The First Returns". The location where the Brigade gave the night battle on 17/18 May was given the name "The Turkish Fortress".
The commander in chief of the United Nations Forces, General Matthew B. Ridgway said: "I had heard of the fame of the Turkish soldiers before I came to Korea. The truth is I had not really believed what I had heard. But I now understand that in fact you are the best, and most trustworthy soldiers of the world" and thus explained the emotions he felt and the assessments he reached from the Teagyewonni Battle.
The attacks of the enemy which it undertook with the large forces it had concentrated and with strong artillery and mortar groups, for thirty hours was caught up in the battle front lines. During these battles, according to the report of our artillery advance surveillance officer, we suffered 300 and the enemy around 2000 casualties. On the other hand General Ridgway explains the casualties suffered in the battles with the following figures "
..
The Turkish Brigade Provides "Cease Fire"
Turkish Brigade had to again meet an enemy attack which had a decisive aim and which was well prepared and resolute. In the front the positions were very close to each other. Such a situation had serious tactical disadvantages. Besides, having to wait in tight, humid and dark positions was tiring and irritating the soldiers. As the days passed in such a manner on 28 May at 1948 hours the war again became bloody with the attack of the enemy supported by intense fire.
....
The enemy understood after this battle that there was no option but to "cease fire" and to restart the laying-down-of-arms negotiations in a lively and willing manner. In fact before long the "cease fire" was signed. The Turkish Brigade affected the "cease fire" which was signed in Korea, through the battles it fought on 28 and 29 May 1953.
As can be seen, the Turkish Brigade had often demonstrated successes during the Korean battles, which affected the course of the war. Finally, the Turkish Brigade also fought the last battle leading to the "cease fire". Of course all these battles were not easy and without loss.
The Turkish Brigade suffered 104 dead and 376 wounded. The enemy losses were established to be 2200 dead and 1075 wounded" (*).
(*) Refer to "The Korean War" written by the General Matthew Ridgway - p. 220.
Harry Gordon, another Australian journalist who frequently worked alongside Alan Dower, was one of the youngest Australian reporters in Korea. http://www.awm.gov.au/korea/faces/journalists/journalists.asp
see the pictures of Turkish soldiers in Korea.. http://www.youtube.com/watch?
v=GXX1Y_X9ZUs&feature=related
“ If the seeds of this joint respect were planted at Gallipoli; it ripened in the dust and snow of Korea. The Turks' relish for hand-to-hand fighting, their first-class leadership, their discipline under fire… these were attributes the Australians in Korea possessed themselves and admired in others.”
“I went, and found Norm O'Neill, whose pals in the Field Ambulance used to call him Peggy, entertaining a bunch of stocky, dark-jowled young men. They stood and listened as O'Neill (with the help of a young Lt. who could speak a few words of English) told them about his father, who had been a machine-gunner at Gallipoli.
We gave them packets of chewing gum, and they handed in return hunks of something that looked like a pancake and tasted like rubber… Their ready acceptance of us, their eagerness to make us feel at home among them, weren't just standard behaviour for newfound allies. They, too, had had the Gallipoli story drummed into them during their childhood.
“For the Aust'ns, many illusions were shattered. Somehow the ANZAC Day speeches of their youth had built the Turks up in their imagination as massive, heavily moustached fighters who carried daggers in their belts and remained sullen and aloof. Nothing could have been further from the truth; the Turks were small and shy and gentle … sometimes even a little comical in their oversized greatcoats. There were moustaches, certainly, but they were soft, boyish, kitten-tailed affairs with the texture and quality of those that 19-year old Australian soldiers were managing to cultivate.” The Turks proved tough soldiers."
Gordon continues:
"The Turks continued to fight with a ferocity which made them something of a legend in Korea. In one action they are on record as having complained bitterly that the artillery barrage put in to soften up an enemy before their charge was too heavy … there weren't enough live Chinese left to make a decent fight. "
As the Brigade was taken back after this famous new battle it was met with the enthusiastic show of sympathy and appreciation by the friendly soldiers along the way. The friendly soldiers were running along the road and shouting, "The First Returns". The location where the Brigade gave the night battle on 17/18 May was given the name "The Turkish Fortress".
The commander in chief of the United Nations Forces, General Matthew B. Ridgway said: "I had heard of the fame of the Turkish soldiers before I came to Korea. The truth is I had not really believed what I had heard. But I now understand that in fact you are the best, and most trustworthy soldiers of the world" and thus explained the emotions he felt and the assessments he reached from the Teagyewonni Battle.
The attacks of the enemy which it undertook with the large forces it had concentrated and with strong artillery and mortar groups, for thirty hours was caught up in the battle front lines. During these battles, according to the report of our artillery advance surveillance officer, we suffered 300 and the enemy around 2000 casualties. On the other hand General Ridgway explains the casualties suffered in the battles with the following figures "
..
The Turkish Brigade Provides "Cease Fire"
Turkish Brigade had to again meet an enemy attack which had a decisive aim and which was well prepared and resolute. In the front the positions were very close to each other. Such a situation had serious tactical disadvantages. Besides, having to wait in tight, humid and dark positions was tiring and irritating the soldiers. As the days passed in such a manner on 28 May at 1948 hours the war again became bloody with the attack of the enemy supported by intense fire.
....
The enemy understood after this battle that there was no option but to "cease fire" and to restart the laying-down-of-arms negotiations in a lively and willing manner. In fact before long the "cease fire" was signed. The Turkish Brigade affected the "cease fire" which was signed in Korea, through the battles it fought on 28 and 29 May 1953.
As can be seen, the Turkish Brigade had often demonstrated successes during the Korean battles, which affected the course of the war. Finally, the Turkish Brigade also fought the last battle leading to the "cease fire". Of course all these battles were not easy and without loss.
The Turkish Brigade suffered 104 dead and 376 wounded. The enemy losses were established to be 2200 dead and 1075 wounded" (*).
(*) Refer to "The Korean War" written by the General Matthew Ridgway - p. 220.
Harry Gordon, another Australian journalist who frequently worked alongside Alan Dower, was one of the youngest Australian reporters in Korea. http://www.awm.gov.au/korea/faces/journalists/journalists.asp
see the pictures of Turkish soldiers in Korea.. http://www.youtube.com/watch?
v=GXX1Y_X9ZUs&feature=related
Washington Tribune " The sacrifices of the Turks will eternally remain in our minds."
Echoes of the Kunuri Battle
" The American public understands that the United Nations Forces in Korea were saved from encirclement and from falling in to the hands of the communists by the heroism shown by the Turks." "4500 soldiers in the middle of the firing line have known how to create miracle. The sacrifices of the Turks will eternally remain in our minds." Washington Tribune
"The courageous battles of the Turkish Brigade have created a favorable effect on the whole United Nations Forces." - Time
"The surprise of the Korean battles were not the Chinese but the Turks. It is impossible at this moment to find a word to describe the heroism which the Turks have shown in the battles." - Abent Post "The Turks have shown in Kunuri a heroism worthy of their glorious history. The Turks have gained the admiration of the whole world through their glorious fighting in the battles." - Figaro
"The Turks who have been known throughout history by their courage and decency, have proved that they have kept these characteristics, in the war which the United Nations undertook in Korea." - Burner - U.S. Congressman "There is no one left who does not know that the Turks, our valuable allies, are hard warriors and that they have accomplished very great feats at the front." - Claude Pepper, U.S. Senator
"I now understand that the vote I gave in favor of assistance to Turkey was the most fitting vote I gave in my life. Courage, bravery and heroism are the greatest virtues which will sooner or later conquer. In this matter, I know no nation superior to the Turks." - Rose - U.S. Senator
"While the Turks were for a long time fighting against the enemy and dying, the British and Americans were withdrawing. The Turks, who were out of ammunition, affixed their bayonets and attacked the enemy and there ensued a terrible hand to hand combat. The Turks succeeded in withdrawing by continuous combat and by carrying their injured comrades on their backs. They paraded at Pyongyang with their heads held high." - G.G. Martin - British Lieutenant General
"The Turkish forces have shown success above that expected in the battles they gave in Korea." - General Collings - Commander US Army
"We owe the escape of thousands of United Nations troops out of a certain encirclement to the heroism of the Turkish soldiers. The Turkish soldiers in Korea have added a new and unforgettable page of honor to the customs and legends of heroism of the Turkish nation." - Emanuel Shinwell - U.K. Minister of Defense
"The heroic soldiers of a heroic nation, you have saved the Eighth Army and the IX'th Army Crops from encirclement and the 2nd Division from destruction. I came here today to thank you on behalf of the United Nations Army." - General Walton H. Walker, Commander, Eighth Army
"The Turks are the hero of heroes. There is no impossibility for the Turkish Brigade." -
General Douglas MacArthur - United Nations Forces Commander in Chief
"The military situation in Korea is being followed with concern by the whole American public. But in these concerned days, the heroism shown by the Turks has given hope to the American nation. It has inculeated them with courage. The American public fully appreciates the value of the services rendered by the Turkish Brigade and knows that because of them the Eighth American Army could withdraw without disarray. The American public understands that the United Nations Forces in Korea were saved from encirclement and from falling in to the hands of the communists by the heroism shown by the Turks."- 2
... THE TURKISH BRIGADE The advance party of the Turkish Brigade or Turkish Armed Forces command, arrived in Pusan on 12 October 1950. The main body numbering 5190 troops arrived five days later, on 17 October. Brigadier General Tahzin Yazici commanded the brigade. Colonel Celal Dora was assistant Brigade Commander. When the main body arrived the brigade went into bivouac near Taegu where it underwent training and received U.S. equipment. The brigade was attached to the U.S. 25th infantry division so after limited training the brigade moved north to the Kaesong area to join the division.
" The American public understands that the United Nations Forces in Korea were saved from encirclement and from falling in to the hands of the communists by the heroism shown by the Turks." "4500 soldiers in the middle of the firing line have known how to create miracle. The sacrifices of the Turks will eternally remain in our minds." Washington Tribune
"The courageous battles of the Turkish Brigade have created a favorable effect on the whole United Nations Forces." - Time
"The surprise of the Korean battles were not the Chinese but the Turks. It is impossible at this moment to find a word to describe the heroism which the Turks have shown in the battles." - Abent Post "The Turks have shown in Kunuri a heroism worthy of their glorious history. The Turks have gained the admiration of the whole world through their glorious fighting in the battles." - Figaro
"The Turks who have been known throughout history by their courage and decency, have proved that they have kept these characteristics, in the war which the United Nations undertook in Korea." - Burner - U.S. Congressman "There is no one left who does not know that the Turks, our valuable allies, are hard warriors and that they have accomplished very great feats at the front." - Claude Pepper, U.S. Senator
"I now understand that the vote I gave in favor of assistance to Turkey was the most fitting vote I gave in my life. Courage, bravery and heroism are the greatest virtues which will sooner or later conquer. In this matter, I know no nation superior to the Turks." - Rose - U.S. Senator
"While the Turks were for a long time fighting against the enemy and dying, the British and Americans were withdrawing. The Turks, who were out of ammunition, affixed their bayonets and attacked the enemy and there ensued a terrible hand to hand combat. The Turks succeeded in withdrawing by continuous combat and by carrying their injured comrades on their backs. They paraded at Pyongyang with their heads held high." - G.G. Martin - British Lieutenant General
"The Turkish forces have shown success above that expected in the battles they gave in Korea." - General Collings - Commander US Army
"We owe the escape of thousands of United Nations troops out of a certain encirclement to the heroism of the Turkish soldiers. The Turkish soldiers in Korea have added a new and unforgettable page of honor to the customs and legends of heroism of the Turkish nation." - Emanuel Shinwell - U.K. Minister of Defense
"The heroic soldiers of a heroic nation, you have saved the Eighth Army and the IX'th Army Crops from encirclement and the 2nd Division from destruction. I came here today to thank you on behalf of the United Nations Army." - General Walton H. Walker, Commander, Eighth Army
"The Turks are the hero of heroes. There is no impossibility for the Turkish Brigade." -
General Douglas MacArthur - United Nations Forces Commander in Chief
"The military situation in Korea is being followed with concern by the whole American public. But in these concerned days, the heroism shown by the Turks has given hope to the American nation. It has inculeated them with courage. The American public fully appreciates the value of the services rendered by the Turkish Brigade and knows that because of them the Eighth American Army could withdraw without disarray. The American public understands that the United Nations Forces in Korea were saved from encirclement and from falling in to the hands of the communists by the heroism shown by the Turks."- 2
... THE TURKISH BRIGADE The advance party of the Turkish Brigade or Turkish Armed Forces command, arrived in Pusan on 12 October 1950. The main body numbering 5190 troops arrived five days later, on 17 October. Brigadier General Tahzin Yazici commanded the brigade. Colonel Celal Dora was assistant Brigade Commander. When the main body arrived the brigade went into bivouac near Taegu where it underwent training and received U.S. equipment. The brigade was attached to the U.S. 25th infantry division so after limited training the brigade moved north to the Kaesong area to join the division.
Subscribe to:
Posts (Atom)