Önümüzdeki 4 gün, yani 27–30 Kasım günleri Kore Harbinde Türk Tugayının çok yoğun günler geçirdiği ve Dünya çapında başarılar elde ettiği Kunuri Muharebelerinin 57nci yıl dönümüdür.
Dr.M. Galip Baysan
ANKARA, 28 Kasım 2007 Çarşamba
İlgili Haberler
•KUNURİ Muhabereleri ve Sonrası Kore'de Türkler, 3. Bölüm
•Kore Harbinde Türkler, 2. Bölüm
Bu konuda Türk Halkı bilinçli bir şekilde öylesine bilgisiz bırakılmıştır ki, nerdeyse Kore'de bulunmak, orada savaşmış olmak Türk Ordusunun ayıbı gibi garip bir anlayışın içine sokulmuştur. Oysa bu savaş ve sadece 5000 kişi kadar olan bir Türk Tugayının yaptıkları ile her Türk insanının gurur kaynağı olacak olaylardır.
Gelin bu gün bu atalet çemberini kırıp Kore'de ne olduğuna birlikte göz atalım. Sizleri fazla sıkmamak için yazıyı üç bölüm halinde sunmanın uygun olacağını düşünüyoruz. İkinci Dünya Savaşından sonra geçen 60 yıllık süre içindeki en geniş kapsamlı ve en önemli savaşlarından biri olarak kabul edebileceğimiz "Kore Harbi"; 25 Haziran 1950 sabahı, uzun süreden beri bir taarruz harbi için hazırlanmış olan Kuzey Kore Silahlı Kuvvetlerinin, Güney Kore'ye baskın şeklinde bir tecavüzü ile başladı.
Daha sonra aralarında Türkiye'nin de bulunduğu yirmiye yakın "Hür Dünya Ülkesinin" ve tarihte ilk defa teşkil edilen "Birleşmiş Milletler Kuvvetlerinin" Güney Kore tarafında, Komünist Çin Kuvvetlerinin de Kuzey Kore saflarında yer alması ile gittikçe büyüyerek 27 Temmuz 1953 tarihine kadar fiili olarak devam etti.
Bu tarihte kabul edilen geçici bir "Ateşkes anlaşması" ile savaş durumuna son verildi.Türkiye o günkü politik şartlar gereği, Birleşmiş Milletler Teşkilatının çağrısına, ABD'den sonra olumlu cevap veren ilk ülke olmuş ve bu teşkilatın silahlı kuvvetleri emrine 4500 mevcutlu bir "Tugay Görev Kuvveti" tahsis etmeyi uygun bulmuştur.
Birleşmiş Milletler Kuvvetleri arasında "Türk Tugayı" namı ile yer alan bu tugay, 1950 Kasımının son günlerinde ve hemen hemen Komünist Çin Kuvvetleri ile aynı anda ilk muharebelere katılmış ve Ateşkes anlaşması yapılıncaya kadar irili, ufaklı pek çok muharebede aktif rol oynamıştır.Bendeniz Ateşkes'ten 6 yıl kadar sonra, 1959–60 yıllarında bu Tugayın bir ferdi olarak görev yapma onuruna sahip oldum.
Orada görev yaptığım süre esnasında, Tugayımızın "Savaş Dönemi içinde" elde ettiği üstün başarılar sonucu gerek sivil ve asker Koreliler, gerekse ABD ordu mensupları arasında oluşan olumlu havayı yakından izleme olanağı buldum.
Bazı yerlerden geçerken Koreli dostlarım bana Türk askerinin savaş sırasında gösterdikleri başarıları, kahramanlıkları "birer efsane gibi" anlattılar. Oysa Türkiye'de bu olaylar hemen hiç duyulmadı. Kahramanlıklar, başarılar bir yana, tam tersi Kore Harbi bir "yanlışlıklar ve hatalar zinciri" olarak tanıtıldı. Türk askerinin Kore'ye gidiş nedeni bir türlü açık ve net bir şekilde anlatılamadı. Kahraman Gaziler küçümsendi, küstürüldü ve özellikle Sol kesimin usta propagandası ile Türk Ordusu ve askerleri "Kore'de Amerikan Emperyalizminin Uşakları" olarak vasıflandırıldılar.
Öne çıkan bazı kahramanların "Faşist" ithamı ile yolları kesildi.Yanlış yönlendirmelere hemen yeni bir örnek vermek isterim. Daha 5–6 ay önce, haftalık bir magazin dergisinde "İngilizce Bilmediğimiz için Kore'de Öldük" başlıklı, tercümanlarla ilgili bir yazı vardı.
Kore Harbi'nin şehit ve gazileri adına esef ettim, üzüntü duydum. Acaba Kore'de sadece ölünmüş mü idi? Ölünmüşse bu nedenle mi ölünmüştü? Neden kimse orada neler olduğunu anlamak için bir zahmet göstermiyordu da böyle basit değerlendirmelerin peşine düşüyordu?
Bu yıldönümü münasebetiyle; bütün yanlış değerlendirmelerin önlenmesinin zamanının geldiğine inanıyoruz.
Böylece ülkelerinden 10.000 lerce km. uzakta, Uluslarının hak ve menfaatlerini savunmak, masum bir ulusa yardımcı olmak ve yüz yıllardır hayal edilen "Birleşmiş Milletler idealini gerçekleştirmek" amacıyla canlarını ortaya koyan, kanlarını akıtan bu muhteşem insanları saygı ile anmak ve ziyaretçilerimizi bilgilendirebilmek amacıyla bu yazıyı hazırlamayı gerekli gördük.
Her şeyden önce şunu söylemek isteriz ki okuyacağınız gelişmeler, Türklerin, Amerikalıların, Korelilerin efsanelerinden ve kişisel yorumlamalardan değil, resmi "Harp Tarihi" kayıtlarından alınmıştır ve tamamen gerçekleri yansıtmaktadır.
TARİHÇE:
Aşağı yukarı 4000 yıllık bir geçmişe sahip olan Koreliler, Kore Yarımadasındaki pek verimli olmayan topraklara bağlanmış bir kitle olup; Çinli, Mançuryalı ve Japonlardan farklıdırlar.
Eski Çin'den aldıkları medeniyet esaslarını Japonya'ya aktarmışlar, hiçbir zaman barıştan ayrılmadıkları halde, coğrafi konumları itibariyle ve arada bir geçit, bir tampon bölge üzerinde yaşamaları nedeniyle, arzu ettikleri devamlı barışa hiçbir zaman kavuşamamışlardır.
Kore tarihi tıpkı kıtanın diğer ucunda bulunan ve Asya, Avrupa, Afrika kıtaları arasında bir köprü durumundaki Anadolu Yarımadası gibi yabancı istilalarla doludur. Kore yarımadası Asya'ya geçmek isteyenler için bir "Köprübaşı" olabildiği gibi, Japon Adalarına geçmek isteyenler için de bir sıçrama taşı olabilir. Stratejik açıdan; Japonlar, Kore Yarımadasını daima kalplerine dayanmış bir hançer olarak görmüş ve Kore'ye Japon İmparatorluğunun doğal bir parçası ve Asya'da bir iskelesi gözüyle bakmışlardır.
Bu nedenlerle Jeopolitik açıdan, Uzak Doğuya hâkim olmayı milli menfaatleri nedeni arzu eden güçlerin yöneticileri; daima Kore'yi kendi kontrolleri altına almayı istemişlerdir ve isteyeceklerdir.Kore, önce yakın komşuları Çin ve Japonya, daha sonra on dokuzuncu yy.ın ikinci yarısında Çarlık Rusyasının da Uzak Doğuda yer almasından sonra, Çin, Japonya ve Rusya arasında politik anlaşmazlık, çatışma ve silahlı çarpışmaların kaynağı olmuş bir alandır. Çatışmalar sadece Kore Yarımadası için değil, Yalu Nehrinin gerisindeki zengin ve geniş topraklara sahip Mançurya için olacaktır.
Mançurya: Asya'nın Doğu kısmında, demir ve kömür cevherine, su enerjisine, zirai ve orman ürünlerine sahip çok zengin bir bölgedir.
Asyalı Jeopolitik düşünürleri; "Mançurya'ya hâkim olan Asya'ya, Asya'ya hâkim olan da dünya'ya hâkim olur" genel görüşünü paylaşırlar. Yine aynı düşünürlere göre "Mançurya'nın emniyeti Kore'nin el altında bulundurulmasına bağlıdır". Çin, Mançular zamanından beri Kore'yi kontrol altında bulundurmuştur.
Fakat bu kontrol sıkı olmamış, kendini hissettirmemiştir. Japon İmparatorluğu kuruluş yıllarından itibaren Kore vasıtası ile Mançurya'ya el atmağa başlamıştı. Bu çekişmenin bir sonucu olarak Japonya ile Çin İmparatorluğu 1894 yılında Kore'de savaşa başladılar. Japonlar, P'yongyang yakınlarında Çinlileri mağlup ettiler. Nisan 1895'de imzalanan "Shimoneseki Antlaşmasıyla" Mançu İmparatorluğu, Kore üzerindeki haklarından vazgeçiyor ve Taiwan Adasını da Japonya'ya bırakıyordu.
Çin'in güçsüzlüğü anlaşılınca, Ruslar Japon İmparatorluğuna aldırmadan Mançurya da kendilerine hisse koparmaya çalıştılar. Üsler ve kaleler elde edip, Kuzey Kore'yi kontrolleri altına alma amacı ile Yalu nehrine doğru sarkmaya başladılar.
Gelişmelerin Rus-Japon ilişkilerini etkilemesi kaçınılmazdı. ( İlginçtir ki; Kore'yi 38nci paralel ile ikiye bölme fikri, ilk defa bu dönemde ortaya atıldı.) Japonlar 1904–1905 de, 19 aylık bir savaştan sonra Rusları kesin bir şekilde mağlup ederek, tüm bölgeye hâkim duruma geldiler.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Koreliler, Japonların İtilaf Devletleri safında olmaları nedeni ile "Wilson Prensiplerinden" yararlanamadılar. Bununla birlikte milliyetçiler Kore toprakları dışında iki geçici hükümet kurdular. Bunlardan biri Dr.Syngmann Ree, diğeri Kim Kao idaresinde idi. İkinci Dünya Savaşı esnasında Kore meselesi bir problem olarak ilk defa 1943'de Kahire Konferansında ele alındı.
Çan-Kay-Şek, Churchill ve Roosevelt tarafından imzalanan konferans bildirgesinin Kore ile ilgili kısmı şöyledir: "Kore halkının içinde bulunduğu tutsaklığı yakından bilen üç büyük devlet ( ABD, İngiltere ve Çin) Kore'nin vakti gelince özgürlük ve bağımsızlığa kavuşturulmasına karar vermişlerdir. O zaman Sovyet Rusya henüz Uzak Doğuda savaşa katılmamıştı ve Kore'nin zamanı gelince sadece Amerikan Kuvvetleri tarafından işgal edilmesi öngörülmüştü.
Daha sonra 1945 yılındaki Yalta Konferansında, Sovyetler Birliğinin de Uzak doğudaki savaşa katılacağı anlaşılınca, komutanlar, Kore'den Japonları çıkarma görevinin Amerikan ve Rus kuvvetlerine müşterek olarak verilmesi konusunda anlaştılar.Bilindiği gibi 23 Mayıs 1945'te müttefiki Almanya'nın teslim olması üzerine savaşı tek başına sürdüren Japonya, Potsdam Konferansında kararlaştırıldığı gibi Müttefik Ülkelerden "teslim ol" çağrısı aldı.
Aynı Konferansta ( 7 Temmuz- 2 Ağustos 1945) ABD, İngiltere ve Çin liderleri "Kahire Konferansında Kore hakkında verilen kararın uygulanacağını" yani Kore'nin bağımsız bir devlet olarak kurulacağını doğrulamışlardı. Japonya'nın teslim olmayı reddetmesi üzerine 6 ve 9 Ağustos günlerinde Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine tarihte ilk defa iki "atom bombası" atıldı. 8 Ağustosta Sovyetler Japonya'ya savaş ilan etti. Japonlar 10 Ağustos günü Amerikalılara teslim olacaklarını bildirdiler.
12 Ağustosta Sovyet birlikleri hiç vakit kaybetmeden Mançurya'dan sonra Kuzey Kore'ye girmeğe başladılar. Rus askerleri Kore'de süratle ilerlerken Amerikan askerleri yüzlerce mil mesafedeydi. Rus ilerleyişini bir yerlerde durdurmak gerekiyordu, bunun için 38nci Paralel dairesi bir sınır olarak ortaya atıldı. Bu teklifin benimsenmesi ile birdenbire ortaya iki Kore çıkmış oldu.
(Bu olayla, 6 yıl kadar önce Almanların Polonya'yı istilası sırasında, Sovyet Rusya'nın da Doğu Polonya'yı istila etmesi arasındaki benzerliğe dikkatinizi çekmek isteriz.)1945 Eylül ayından savaşın çıktığı 1950 Haziran ayına kadar olaylar şöyle gelişti:
• ABD ve Hür Dünya ülkeleri Kore meselesini Birleşmiş Milletler kararları istikametinde, demokratik usullerle çözmeye çalışırken, Sovyet Rusya; işin başından beri kararlaştırdığı "Kore'nin komünist bir idare altında birleştirilmesi"nden başka bir çözüm tarzına yanaşmıyordu.
• Kore için teşkil edilen birinci komisyonun tavsiyesi ile 14 Kasım1947'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan karar gereğince, bütün Kore'de seçimlerin geçici Kore Komisyonunun gözlemi altında 31 Mart 1948'de yapılması kabul edildi. Bu durumda, yapılacak bir genel seçimde Kuzey Kore azınlıkta kalacağından, Sovyetler Birliği, Genel Kurulun bu kararına baştan sona kadar muhalif kalmıştı.
• Teşkil edilen komisyon Güney Kore'de serbestçe çalıştığı halde, Sovyetler; komisyonun 38nci Paralelin kuzeyine geçmesine izin vermediler. Komisyon Güneyde 10 Mayıs 1948 günü seçim yapma kararı aldı. Seçim yapıldı ve 12 Temmuzda kabul edilen bir Anayasa ile 5 gün sonra "Kore Cumhuriyeti" ilan olundu. Cumhurbaşkanlığına eski hürriyet savaşçılarından biri olarak tanıdığımız DR. Syngman Ree seçildi.
• 1945 yılından beri Kuzey Kore'de idareyi elinde tutan "Halk Konseyi" hazırladığı bir Anayasa ile Güney Kore'den 3,5 ay kadar sonra (25.8.1948'de) seçine gitti. Bütün Kore'yi temsilen 572 Milletvekili seçildi ve "Demokratik Halk Cumhuriyeti" kurulmuş oldu. Böylece 1948 yılında Kore Yarımadasında iki hükümet kurulmuştu ve her ikisi de kendisini "Kore Halkının gerçek temsilcisi" olarak kabul ve iddia ediyordu.
Geçen yıllar içinde bir türlü birleştirilememiş olan iki Kore Cumhuriyeti arasındaki anlaşmazlık, rejimlerindeki ayrılık nedeni ile Sovyet ve Amerikan birliklerinin çekilmelerinden sonra "ölümcül bir düşmanlık" halini almıştı. Komünist Çin ve Sovyetler Birliği tarafından desteklenen ve teşvik gören Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, bütün Kore'yi Komünist bir rejim altında birleştirme idealini silah zoruyla gerçekleştirme amacı ile büyük bir saldırı ordusu hazırladı.
Buna karşılık yeni teşkil olunan Güney Kore Cumhuriyeti Ordusu, henüz kendi başına ülkesini böyle bir saldırıya karşı savunabilecek bir seviyede olmaktan çok uzaktı.ABD ile Güney Kore Cumhuriyeti arasında ilki Aralık 1948, ikincisi de Ocak 1950'de olmak üzere iki yardım ve güvenlik anlaşması imzalanmış, diğer taraftan Sovyetler Birliği ile Demokratik Halk Cumhuriyeti arasında Mart 1949'da 10 yıllık bir yardım anlaşması yapılmıştı. Böylece Kore Yarımadası
http://www.heddam.com/index.asp?H=7442
Monday, December 29, 2008
Subscribe to:
Posts (Atom)